Ekrandan Kalbe Akan Sessiz Bir Aşk Hikayesi “Aşkı Hatırla”

Ekrandan Kalbe Akan Sessiz Bir Aşk Hikayesi “Aşkı Hatırla”

Bazı diziler vardır, başlar başlamaz “güzel” dersin. Renkleri, müzikleri, oyuncuları derli topludur. Ama bazı diziler vardır… kalbine dokunur.
İşte Aşkı Hatırla benim için o ikinci kategoriye ait.

Bu sadece bir aşk hikâyesi değil. Bu, iki insanın bir zamanlar yarım bırakılmış bir duygunun izini yeniden sürüşü. Ve her anında şu hissi taşıyor:
“Bir şeyi unutmuş olabilirsin ama hissettiğini kaybetmemişsindir.”

Hande Erçel ve Barış Arduç’un kimyası ise bu dizinin kalbi.

İkilinin birlikte oldukları her sahnede, ekrandan taşıp gelen bir enerji var. Bakıştıklarında, sanki bir zamanlar gerçekten o aşkı yaşamışlar da yeniden karşılaşmışlar gibi.
Birbirlerine yaklaşırken yaşadıkları tereddüt, o sessizliklerdeki gerilim, kalplerinin hâlâ çarptığını seyirciye göstermiyor, hissettiriyor.Bu enerji sadece fiziksel çekim değil; karakterlerin geçmişte yaşadıkları aşkın, kırıklıkların ve yarım kalmış sözlerin izini taşıyor.

Barış Arduç'un duruşu, sessizliği, zaman zaman geri çekilişi Deniz karakterini hem gizemli hem gerçek kılıyor. Hande Erçel'in mimikleri, gözlerinin dolduğu ama söyleyemediği anlar, Güneş karakterinin içsel sarsıntısını izleyiciye geçiriyor.

En vurucu olan ise şu: Bu iki karakter birbirine sadece aşk için yaklaşmıyor. Yaklaştıklarında aslında affetmeye, unutmaya, yeniden inanmayı deniyorlar. Bu da her sahneyi daha çok hissedilir kılıyor.

Uzun lafın kısası Aşkı Hatırla, benim için sadece bir dizi olmadı. Bazı sahnelerde sanki kendi içimde yarım kalan bir duyguyu hatırladım. Bazı bakışlarda, "keşke ben de biriyle böyle kalabilseydim" dedim.

Bu dizi, sadece izlenen değil, hissedilen bir şey. Ve belki de bu yüzden daha şimdiden kalplerde sonsuzlukta yerini aldı

0 YORUMLAR

    Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...
YORUM YAZ