Yitik Ruhların Dansı
Derin bir ormanın kalbinde, sisle örtülmüş bir köy vardı. Bu köyde, gece gündüz birbirine karışmış, gökyüzü sürekli gri ve kasvetli bir örtüyle kaplanmıştı. Köy halkı, hikayelerle dolu bu topraklarda yaşarken, gölgelerde saklanan sırların ardındaki gerçekleri bilmezdi. Ancak, bu kasvetli dünyada iki yitik ruh, birbirlerini buldu.
Elena, köyün dışındaki harap bir malikanede yaşayan gizemli bir kadındı. Uzun siyah saçları, karanlık geceleri andırıyordu ve gözleri, yıldızsız bir gökyüzü kadar derindi. Elena, köydeki herkesin korktuğu bir figürdü; zira onun hakkında anlatılan hikayeler, akıl almaz bir şekilde korkutucuydu. Ancak kimse, onun kalbindeki yalnızlığı görmüyordu.
Adrian, köyün kütüphanesinde çalışan genç bir adamdı. Kitapların sayfaları arasında kaybolmayı severdi ve her gece, yıldızların altında yürüyüş yaparak sakinliğini bulurdu. Adrian, köydeki diğer insanlardan farklıydı; o, karanlık ve bilinmeyene karşı merak duyan biriydi. Bir gece, gölgelerin fısıltılarını takip ederek Elena'nın malikanesine doğru yol aldı.
Adrian, Elena'nın yaşadığı malikane kapısına vardığında, sanki eli görünmez bir güç tarafından çekilmişçesine kapıyı çaldı. Kapı, gıcırdayarak açıldığında, Elena'nın gözleriyle karşılaştı. O an, ikisinin de kalplerinde bir kıvılcım çaktı. Bu kıvılcım, yasak bir aşkın ilk işaretiydi; zira köyün kurallarına göre, Elena gibi biriyle konuşmak dahi yasaktı.
Her gece, Adrian ve Elena köyün kurallarını çiğneyerek gizli buluşmalarına devam ettiler. Elena'nın malikânesinde, karanlığın derinliklerinde, birbirlerine hikayeler anlattılar. Elena, köyün geçmişine dair sırları paylaştıkça, Adrian onun yalnızlığını daha iyi anladı. Adrian ise, Elena'ya hayatında ilk kez hissettiği gerçek bir dostluğu ve sevgiyi sundu.
Ancak, bu yasak aşkın kokusu, karanlık güçlerin dikkatini çekmekte gecikmedi. Köyün üzerinde asılı duran kasvetli bulutlar, bu iki yitik ruhun birleşmesini kıskanıyordu. Karanlık, onların mutluluğunu boğmaya çalıştı; gölgeler, Elena'nın malikânesinin etrafında dolanmaya başladı ve köydeki insanlar, bu ilişkiyi hissetmeye başladı.
Bir gece, Elena ve Adrian'ın buluşmasında, köyün öfkeli insanları malikâneye doğru yürüyüşe geçti. Ellerinde meşalelerle, karanlığın içindeki bu aşkı yok etmeye kararlıydılar. Ancak, Elena ve Adrian, bu kasvetli dünyanın ötesinde, birbirlerinin gözlerinde buldukları ışıkla karanlığa meydan okumaya hazırdılar.
O gece, Elena ve Adrian, bu dünyadan uzaklaşmaya karar verdi. Malikânenin en yüksek kulesine çıktılar ve ellerini kenetleyerek, karanlık gökyüzüne baktılar. Gökyüzü, onlar için açıldı ve yıldızlar, onlara yol gösterdi. Birlikte, karanlık bulutların arasından geçip, kendi dünyalarına doğru yol aldılar.
Köy halkı, malikânenin kapısına vardığında, Elena ve Adrian'dan geriye sadece meşalelerin ışığında parlayan, bir çift gül kalmıştı. Bu gül, onların ebedi aşklarının bir simgesiydi ve karanlıkta parlayan kalplerin asla sönmeyeceğini hatırlatıyordu.
O günden sonra, köydeki herkes, gökyüzüne baktığında, iki parlak yıldızın birbirine yakın olduğunu gördü ve bu yıldızların, Elena ve Adrian'ın ruhlarının sonsuza dek birlikte olduğunu hatırlattığını anladı.
0 YORUMLAR
Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...