Nardugan Bayramı

Nardugan Bayramı

Bugün 21 Aralık takvimlerimizde ki en uzun gece,aynı zaman da kış gün dönümü…

Bu tarihten sonra gündüzler uzamaya geceler kısalmaya başlar, yıllarca bize bu sihirli gecenin sadece bu kadarını öğrettiler.

Oysa Türk ve Dünya Mitolojisinde öyle güzel öyle derin anlamları var ki…

Gelin birlikte inceleyelim

NARDUGAN BAYRAMI

Türk mitolojisine göre, Orta Asya Türk topluluklarının doğayla iç içe yaşayan kadim kültürlerinden doğmuş ve bazı bölgelerde hala daha kutlanan bir bayramdır.

Bu bayramda "Ayaz Ata"nın geldiğine inanılır ve bereket için evlerde nar kırılır.

İnanışa göre karanlık bir takım güçler güneşi esir alır ve güneşin yeniden doğması için insanlar Umay Ana ve gök tanrısı Ülgen gibi kutsal sayılan mitolojik varlıklara dualar edilir, ritüeller yapılır.

Sabah olup güneşin doğmasıyla zaferiyle ışık, sıcaklık ve bereket geri gelir.

Eski Türklerdeki bir diğer mitolojik inanç’a göre gece ile gündüz sürekli savaşırlarmış. Yine böyle bir 21 Aralık’taki savaşta uzun süren mücadele sonucunda gündüz geceyi yenmiş ve ardından yeni bir güçlü güneş doğmuş.

 Tek tanrıya inanan Orta Asya Türkleri için yer yüzünün tam göbeğinde Akçaçam ağaçları olduğu ve o ağaçların uzandığı noktada yüce tanrıları Ülgen’in insanları izlediğini düşünürler. Güneşin yeniden doğuşunu Türkler yeni bir başlangıç, yeni umut, yeni hedefler olarak düşünürler. Yüce Ülgen’den de bu yeni umudu insanlara yeniden bağışladığı için ona minnet ederek, o ağaçların altında sevinç ve mutluluklarını paylaşmışlar. Ağacın dibine de Ülgen için en sevdikleri hediyeleri armağan olarak koymuşlardır.

Bu ağaçların insanlarla tanrının arasındaki bağı sağladığı düşünülmüştür. Böylece bu ağaçlar kutsal sayılmış ve insanların mutluluklarını, sevinçlerini tanrıyla paylaştığı en önemli nokta olarak benimsemişlerdir. Eski Türklere ait bu geleneksel inanışın izleri tüm Orta Asya Türklerinde olduğu gibi diğer Türk boylarının da el sanatlarına ve kültürel miraslarına yansıtıldığı malumdur.

Zaman içinde tüm Türkler, ölümsüzlüğün simgesi olan ve Türk mitolojisine göre tüm insanların türediği ağaç olan Akçaçam ağaçlarını süslemişler ve altında çeşitli geleneksel oyunlar oynamışlar, kopuz eşliğinde şarkılar söylemişler ve eğlenceler düzenlemişlerdir.

Demem o ki eleştirdiğimiz dinimiz için uygun olmadığını düşündüğümüz bu gelenekler aslında bize atalarımızdan yadigar, geçmişten günümüze kültürel bir miras olarak yaşamakta ve insanlar, doğa, yaşam ve bereketle olan bağlantısını, yüz yıllar boyunca korumaya devam etmektedir.

Sevgiyle Kalın…

 

 

 

0 YORUMLAR

    Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...
YORUM YAZ